konuşacak çok şeyim var ama birilerine nasıl içimi dökebilirim bilmiyorum
artık hissedemiyorum kendimi kaybettim. duygularda gelebilecek en son noktaya geldim, yıktım her şeyi. umursamıyorum, beklemiyorum ve umudun ne olduğunu bilmiyorum. ben sevgiyi tükettim, dümdüz yaşıyorum.
aşağılanmış bir nesildesin, kendini sevmeye de bilirsin~
hocam eylemdeyim de online vizeye giremedim beni başka bir gün vizeye alır mısınız lütfen
İntikam almayacağım. Nefret etmeyeceğim. Bağırmayacağım. Ne kadar sorarlarsa sorsunlar tek kelime anlatmayacağım. Haklarında tek kötü bir şey düşünmeyeceğim. Ben bugünleri de atlatacağım ama bir daha asla yanınızda olmayacağım.
Bazen bir yerden düşüyormuşum gibi hissediyorum. O anlar beni o kadar etkiliyor ki uykumdan bile bir yerden düşüyormuş gibi birden uyanıyorum. Ama yine de kısa bir süre sonra normale dönüyorum hem de gerçekten kısa bir süre sonra, bunu nasıl başardığıma gelecek olursak düşmemek için sırtımı bir yerlere yaslıyorum daha doğrusu bir şeylere. Mesela bir şarkıya, bir anıya, bir söze, bir şiire, bir kitaba… ama ne olursa olsun sırtımı yaslayacak bir yer illâki buluyorum. Bu günlerde de sırtımı Beethoven’ın şu cümlesine yaslıyorum; “Konuşmanın hiçbir şeye değmediğini hissettiğim anlar oluyor.”