Şiddetle başlayan hazlar şiddetle son bulurlar
Ölümleri olur zaferleri
Öpüşürken yanıp tutuşan ateşle barut gibi
Seni tanımadan once bilmezdim ağaçların çiçek açtığı
Yaprak döktüğü mevsimlerin varlığı
Hep resmetmiştim kalbimde, okuduğum kitaplarda
Şimdi buluyorum huzuru, sevgiyi, ve anlamı
Sanırdım ki cennet muhallebiden duvarlar demektir
Varolmanın dayanılmaz ağırlığı altında ezilmemektir
Fakat şimdi şükrediyorum varlığıma, sol yanıma bakıyorum
Bir bakıyorum, sen. Sen burdasın.
Bir yerlerde yazıyodu, ne diyodu, hatırlıyorum
Aslında bizi birleştirmek için dönüyo dünya.
Kendi etrafında
Ve bizim etrafımızda.
Ta ki bizi bu rüyada buluşturuncaya dek.
Biz buradayken, beraberken, bir bağlantımız olduğunu düşündüm, Çok sevdik, geç uyuduk, geç uyandık Her yere beraber gidiyorduk Her sabah kahvaltıda bir yumurtalı sandviç paylaştık Harika olduğumuzu düşünüyorum, bizken, beraberken Sen akıllısın Eğlencelisin En iyi oda arkadaşı En iyi ortak En iyi meslektaş Sensin En çok sensin Hayatımda gördüğüm en güzel kadın Gülüşün beni her zaman mutlu edebilir. Hadi bakalım dünya bitti, hadi kapatıp gidelim, Depresyonda olabilirim üzgün olabilirim ama sana baktığımda Seninle konuştuğum zaman Sevdiğini duyduğumda, ve gülüşüne baktığımda Bana whatsapp'tan mesaj attığında Ve bana bir emoji gönderdiğinde Kalbim göğsümden fırlıyor gibi hissediyorum Sen en tanıdığım en iyi insansın, ve Leibniz haklıydı bu varolan evrenlerin en iyisi, ve Oğuz Atay o 500. Sayfadan itibaren ne anlatmaya çalışmış artık anlıyorum, seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırmışım, gerçekten.
Evet mevzu bu. Anlatamadım. Anlamadı. Maalesef.
“If it is important enough, you will find a way. Otherwise, you’ll find an excuse.”
— Unknown
“Summer with Monika” dir. Ingmar Bergman (1953) screening on a side of a barn in Iowa, USA.
Beni affet anne
Çok yoruldum artık. Kaç zamandır hiç iyi değildim. Hiçbir şeyi başaramadım. Ne okuyup iyi yerlere gelebildim, ne çalışıp sizi bu cehennemden kurtarabildim. Ben kendimi bile kurtaramadım anne. Hep ağladım hep bir şeyler için çabaladım. Birini sevdim ona da kavuşamadım. Hep sevdim, hiç sevilmedim ben anne. Kimse sevmedi beni. Gelen hep yara açtı da gitti. Sevilmeyecek kadar çirkin miydim ben anne ? Çok mu kötü biriydim ? Niye sevilmedim ben ? Babam da hiç sevmedi. İyi bir evlat değil miydim ben ? Benim bu öfkem, bu hırsım, bu huysuzluğum sevilmediğim içindi. Ben hep seni üzdüm. Hep senden çıkardım bu öfkemi. Ama en çok da kendime haksızlık ettim. Birileri beni sevsin, yanımda olsunlar, mutlu olsunlar diye çabalarken kendimi unuttum ben. Herkese koştum da bi kendime yetişemedim, bi kendime yetemedim. Mutlu olamadım. Mutlu olmayı bile beceremedim. Çok kırgın gideceğim bu dünyadan. Herkese kırgın, her şeye öfkeli. Herkes diyecek arkamdan, daha çok gençti ne derdi vardı diye. Bilmiyorlar ki anne. Şu dört duvarın içinde nelere göğüs gerdiğimi, nelere ağladığımı, nelere yanıp kül olduğumu. Hayallerim, umutlarım vardı. Çok bişey istemedim ki anne. Şu dünya bana o kadar kötü davrandı ki sanki çok şey istemişim gibi. Her defasında olmayacağını yüzüme vurdu. Neyim var neyim yoksa elimden aldı. Çok acı çekiyorum, çok canım yanıyor artık anne. Biliyorum sen de çare olamazsın artık bana. Küçük kız çocuğu değilim ki öpüp geçsin. Büyüdüm anne. Yaralarım öpüp geçmeyecek kadar çok artık. Merhem olmuyor hiçbir şey. Uyuyunca da geçmiyor artık. Uzun zamandır bekliyorum Rabbimin merhamet etmesini. Karanlıktan aydınlığa çıkmayı bekliyorum. Çıkamıyorum anne. Kaldım kör kuyularda. Mezarıma gelip sor dindi mi acıların kızım diye. Dinecek acılarım anne. O da mutlu olsun. Beni hep ağlattı, canımı yaktı. Tutamadığı sözler gelsin aklına. Bana yaşattıkları gelsin. Yüzüm gözünün önünden hiç gitmesin. Bana sarılmadığı her gün için toprağıma sarılsın. Almadığı her çiçek için mezarıma çiçek getirsin. Beni ağlattığı her gün her an yapışsın yakasına. Keşkelerin içinde boğulsun. Herkese kırgınım ama en çok ona kırgınım bunu bilsin. Hiçbir şeye değmediğini anlasın. Beni bu kadar üzmenin, kırmanın ona ne gibi bir faydası olduğunu düşünsün. Bir kuru topraktan başka bir şey gelmesin eline. Biliyorum anne cehennem bile nasip olmayacak bana. Ama bu dünya da cehennemden farklı değildi benim için. Hep dinlenmek, uyuyup bir daha uyanmamak istiyordum. Geçecek acılarım anne. Geçmeli, geçmek zorunda. Kaldıramıyorum artık omuzlarımdaki yükleri. Çok ağır geliyor. Ölü bir ruh taşır gibiyim her gün. Ölüp ölüp diriliyorum. İstemiyorum yaşamayı anne. Hakkını helal et bana..
ואני מבטיח שלעולם לא אשכח שזו אהבה של פעם בחיים.
No matter what challenges may carry us apart, we will always... find a way back to each other.
İyi ki doğdun kalbimi aşkla dolduran biricik sevgilim.. bu seninle geçireceğimiz 3. Doğum günün. Yıllar çok çabuk geçiyor seninle 🥹 seni çok ama çok seviyorum biriciğim iyi ki hayatımdasın sana ne kadar @constantinlevine teşekkür etsem az civcivim ♥️♥️♥️♥️♥️♥️
What Mo(u)rning Feels Like, Houston Cofield
“Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi. Resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim, yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim...”
243 posts